Böyle bir zamane “Blog” sitesi oluşturmak nereden esti, en baştan anlatayım da ardından ne geleceğini baştan bilin istedim. Malum, milletçe okumayı ve yazmayı sevmiyoruz.
Ben bunlardan birincisinde istisna teşkil edenlerdenim, çok okurum. Bir de ikincisine el atayım da hatırı kalmasın dedim.
Nelerden söz etsem ki diye düşündüm.
Birinci konu benim yaşam kesitimden bakıldığında Türkiye’de günlük hayatın değişimi.
Yaşım ilerledi. Çocukluğumdan, hatırlayabildiğim en eski dönemlerden bu güne kadar geçen bu kadarcık süre içinde bile ne kadar çok şey değişti. Bırakın çocukluk dönemimizi, gençlik dönemimizdeki hayatımız bile çocuklarımız açısından düşünülemeyecek kadar farklı. İnternetsiz cep telefonsuz yaşayamayacağını düşünen bir nesile, “bir zamanlar elektriğimiz yoktu”, diye muhabbet açtığımızda sanki bir başka hayali dünyadan söz ediyormuşuz gibi geliyor. Zaten pek de dinleyici bulamıyoruz, bu muhabbetler yaşdaşlarımız arasında kalıyor.
Gelip geçen ve şu anda belleğimize kayıtlı olan herşey günü gelince bizimle birlikte yok olup gidecek. Bu bizden sonrakiler için bir kayıp mıdır? Yanıtını tam olarak kestiremiyorum. Ancak, zaman zaman ya şu teknoloji az daha gelişmiş olsa da tüm birikimimi bir ara kablosu ile çocuklarıma aktarabilsem -güncel terim upload etmek- diye hayıflandığım olmuyor değil.
Son zamanlarda okuduğum Bill Bryson’un “At Home” adlı kitabı batı dünyasında 1700 lerden bu yana insanların günlük yaşamlarının nasıl değişerek geliştiğini anlatıyordu. 100-200 yıl önce insanlar ne yer, ne içer nasıl yaşarlardı, bunun bu kadar ilginç olabileceğini o kitabı okuyana kadar hayal edememiştim. Anlatılanların bir bölümü benim çocukluğumdan bildiğim Anadolu kasaba yaşamını andırıyor, çoğu onun da ötesine gidiyor. Henüz buzdolabı ve elektriğin olmadığı, yemeklerin günlük pişirilip tüketildiği, suyun küplerde soğutulduğu hayatı bizim neslimiz yaşadı, ama onun da öncesi nasıldı, daha neler yoktu, o şeyler yok iken nasıl yaşanırdı? Evlerde sobanın, hatta bacası olan bir ateş kovuğunun dahi bulunmadığı yıllar ne kadar yakınımızda imiş biliyor musunuz? Bunu bilmenin ne önemi var diyebilirsiniz. Ama, ben görüyorum ki nereden nereye nasıl geldiğimizi bilirseniz bugün olan biteni ve gelecekte olabilecekleri çok daha iyi görebiliyorsunuz. Birilerinin sizi “kandırmaları” çok daha zor oluyor.
Geçtiğimiz yıl babamı kaybedince, eski günlerdeki hayatı öğrenmek için onu daha da çok konuşturup, dinleyip bir kenara yazsaymışım diye hayıflandım. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir küçük anadolu kasabasından kabuğunu kırarak çıkan bir insandı. O yıllardaki demiryolu inşaatlarında çalışmış, çivi bile yapılamayan bir ülkenin, bir hayat süresi içinde nereden nereye geldiğini bizzat yaşamıştı. Kimse onun gibileri “bugüne kadar hiçbirşey yapılmadı, herşeyi biz geçen on yılda yaptık” diye uyutamazdı.
Aile büyüklerini kaybettikçe bu üzüntüm arttı. Babam eli kalem tutmaya başladığından itibaren artık yazamadığı son günlerine kadar günlük tuttu. Yaşadığı her yıl için dolu dolu kalın bir ajandası vardı. Ancak 5-6 yıl kadar önce bunları koyduğu dolabın olduğu yeri su bastı ve hepsi telef oldu. Ailemizin yazılı tarihi bir bakıma yok oldu. Kurtulabilen son on yıla ait ajandalar, bizim için de zaten çok taze olan şeyleri içeriyor. Buna rağmen onu dahi okumak ilginç oluyor.
Evet bu “blog”un birinci teması kendi hayat dönemim ve gidebildiğim kadar öncesinde günlük yaşama dair kayıtlar düşmek, “meraklısına geçmiş dönemlerde hayat nasıldı”.
İkinci olarak da 45 yıllık çalışma hayatım boyunca içinde yer aldığım kurumlar ve projelerden söz edeceğim.
Bunlardan özellikle ARLA/TELETAŞ ülkemiz açısından önemli yeri olan ve bir zamanlar parçası olmaktan gurur duyduğum bir dönemi kapsıyor. Ülkemizin üreten ve özellikle teknoloji üretmeye çabalayan bir kuruma yaklaşımına tipik bir örnek teşkil ediyor. Bu dönemin benim direkt olarak içinde bulunduğum parçalarını kayda geçirmenin bir görev olduğunu düşünüyorum.
Daha sonraki Siemens döneminde de ilginç ve önemli projelerde görev aldım. Onları da hatıra mahiyetinde anlatacağım. Elbette pek çok konuda telif hakları ve gizlilik kurallarını dikkate alarak hareket etmem gerekecek.
Blogda yer alacak diğer konular halen uğraştığım şeyler.
Artık emekli oldum ama Elektroniğe olan merakım ve amatörce çalışmalarım sürüyor. Bir sürü şey yapıyor, sürekli öğreniyorum. Zaman zaman da internet üzerinden forumlar ya da özel maillerle gelen destek taleplerine yanıt veriyorum. Şimdi ise yaptıklarımı burada yayınlayacağım. Yeni şeyler icat etmiyorum, çoğu zaten başkalarının da yaptığı şeyler. Benimkiler iddiasız, “bak ben de yapabildim” diye kendimi mutlu hissetmemi sağlayan şeyler. Kimisi çok basit, kimisi daha karmaşık, ama yazıktır, bu birikim heba olmasın, birilerinin işine yarayacağı da olur. “Meraklısına Elektronik” bölümü yani.
Sadece elektronik değil, ahşap işçiliği, ev içi altyapı sorunlarının -özellikle su ve pis su- çözümü, kısacası neyle vakit geçiriyorsam onlardan da ilginç olabilecekleri burada yayınlayacağım. Biraz da geçmişe yönelik yayınlar olabilir, epeyi geçmiş maceram var çünkü.
Güncel yaşamdan da söz edeceğim.
Bütün bunların dışında belki ülkenin ve insanlarımızın durumundan, meraklısı olduğum teknolojik konulardan, ya da şu anda hiçbir kategoriye sokmayacağım düşüncelerimi de paylaşabilirim.
Başlangıçta bunları aklıma geldiği sıra ile yayınlarken ileride bunları daha iyi kategorize edebileceğimi düşünüyorum.
Ben bir yazar ya da edebiyatçı değilim, yazdıklarımın kolay okunan, samimi metinler olmasına çalışacağım ama kaptırıp gideceğiniz şeyler olacağı konusunda iddiam olamayacak. Elimden geldiğince geri dönüp yazdıklarımı okuyup geliştiririm, ama ilk yayınların hep çala kalem olacağını söyleyebilirim, aksi halde yazmaya üşenmeye başlarım ki, bunun kısa ömürlü olmasını istemiyorum. Yayınların kimisi ilginç ve eğlenceli, kimisi sıkıcı gelebilir, seçici olmak size kalmış.
Eh, buraya kadar okuduysanız, epey bir yol katetmişim demektir.
Hadi bakalım, görüşmek dileğiyle.
Not: Bu arada bazı yayınlar, özellikle teknik konularda olanlar İngilizce olabilecek. Google taramalarında biraz daha fazla görünürlüğü olsun istiyorum.