DİYABET İLE SAVAŞIM – ÖĞRENDİKLERİM

Yirmi yıl öncesine kadar -yani 48 yaşıma kadar- kan şekerinden yana herhangi bir sorunum olmamıştı. Problem 1999 daki bir check-up da aniden “yüksek açlık kan şekeri” olarak karşıma çıktı.

Doktorlar, aman dikkat et bu iş ciddidir dediler, diyetisyenlerle görüştürdüler, yeme içme listeleri verdiler. O zaman bu doktorların abartılı bir gösterisi gibi görünmüştü. Ben kendimi gayet iyi hissediyordum.

İlklerde pek üzerinde durmadım. Hatta itiraf etmeliyim, ondan sonraki yıllarda yaptırdığım kontrollarda da hem açlık kan şekeri, hem de üç aylık ortalamayı gösteren HbA1C ölçümlerinin yüksek çıkmasına rağmen beslenme rejimimde ciddi bir değişiklik yapmadım. “Canım o kadar da yüksek değil, sınırın azıcık üstünde işte” diyerek avunup geldim. Çayı şekersiz içiyor, aşırı tatlıdan uzak duruyordum. Ama deli gibi meyve yiyordum. Aklım sıra meyve şekeri zararlı değildi. Meyve nasıl sağlığa zararlı olabilirdi ki?

Nitekim şekerden kaynaklanan herhangi bir sağlık sorunum da görünmüyordu. Şeker hastalığının belirtileri olarak sayılan hiç bir olgu bende yoktu. Sadece ölçüm sonuçlarında kendini gösteriyordu.

Sonuçta yıllar boyunca şeker ölçüm sonuçlarım (HAB1C) aşağıdaki grafikteki gibi gelişti.

Görüldüğü gibi kabul edilebilir aralık 4.8 ila 5.9 iken benimki sürekli olarak 6.75 in üzerinde. Üstelik yıllar geçtikçe daha kötüye gidiyor.

Bu da aynı dönemlerdeki Açlık kan şekeri ölçüm sonuçları. 2016 da bir düşme var, ne yaptığımı hatırlamıyorum, ama her neyse sürdürememişim. 2020 deki düşüşün hikayesini de bu yazıda anlatıyorum işte.

ŞEKERİ CİDDİYE ALMANIN ZAMANI GELDİ

2017 deki zirvede, A1C değeri sekizin üzerine çıkınca doktorlar, sürücü ehliyetimin yenilenmeyeceğini söylediler. Eh yaş da ilerledi, artık organlarımı yıpratan etkenlerden uzak durmam da gerekiyor. Ben de bu illetle baş etmeye karar verdim. İlle de ciddi bir organ hasarını beklemenin saçmalığını kabul ettim.

Önce tatlıları tamamiyle kestim. Spora zaten hiç ara vermemiştim. Koşuyor, yürüyor, yüzüyor, tenis oynuyordum. Ama şekerim düşmüyordu.

Bir yıl öncesine kadar ne yaptıysam şekeri düşüremedim. Herşeyi yaptım diyorum, oysa daha yapmadığım epeyi bir şeyler varmış.

2019 Yazından itibaren kan şekerimi çok daha düzenli ve gün içinde birden fazla ölçerek nelerin etkili olduğunu anlamaya çalıştım. Çünkü garip bir şekilde sanki yediğim içtiğimden bağımsız olarak yükseliyordu. Birşey belirteyim: Tatlıyı, şekeri tamamiyle kesmiştim, meyveyi ölçülü yiyordum ama makarna, pirinç, bulgur, patates gibi nişastalı şeylerde bir kısıntı yapmıyordum.

BİR YILLIK AÇLIK KAN ŞEKERİ ÖLÇÜM SONUÇLARI 2019-2020

Son bir yılın sonuçları aşağıdaki gibi.

Bu grafiğin gösterdiği gerçek; 2019 sonbaharına kadar bu savaşta pek de başarılı olmadığım. 2019 Kasım ayında savaşın dozunu arttırmaya karar verdim, artık kızmıştım. Yeni silahları cepheye sürmek gerekiyordu. Bu işe bir son vermenin zamanı gelmişti.

Kasım ayı ile birlikte tüm nişastalı besinleri kestim. Sıfır karbonhidratlı, “keto” dedikleri rejim ile beslenmeye başladım. Almakta olduğum metmorfin tabanlı Glifor 1000mg ve Incuria 120 mg şeker ilaçlarını da bıraktım. Glifor insülin direncini kırmaya, Incuria da insülin salımını tetiklemeye yönelik ilaçlar. Metabolizmamı ilaçlarla dinamitliyordum yani. Bunlardan günde üçer tane almama rağmen şeker seviyesi bana mısın demiyordu.

Karbonhidratı kesince, günlük 1 – 1.5 saatlik yürüyüşlere de devam ettiğimden hızla kilo vermeye başladım. Dört ay sonra 12 kilo vererek ideal kiloma da inmiştim. Aç kalmıyordum, sadece karbonhidrat yoktu. Et, peynir, salata, tereyağı, zeytinyağında kısıntı yok.

Açlık kan şekerim de prediyabet seviyelerine, yani 120 nin altına düşmüştü. Şubat 2020, yani savaşın üçüncü ayındaki son A1C ölçüm sonucum da 6.8 çıkmıştı. Yüksek, ama başlangıçtaki 8.2 civarındaki seviyelere göre çok iyi. (Salgından dolayı sağlık ocağına gitmekten kaçındığımdan bundan sonra A1C ölçümü yaptıramadım.)

Biraz daha gayret gerekiyor, gevşemeden devam etmek gerek.

AÇLIK KAN ŞEKERİNDEKİ GÜN İÇİ DALGALANMALAR

A1C ortalamasını daha da düşürmem gerekiyordu, çünkü normal seviyeler 6 nın altında. Gün içinde 18-24 saatlik oruçlar tutup ölçümler yapıyor, bir şeyler yediğimde etkilerini görmek için gene ölçümler yapıyordum. 24 saat hiç bir şey yemesem de kan şekerimin garip şekilde yükseldiğini görüp şaşırıyordum.

Gün içi açlık kan şekeri dalgalanmaları – Mayıs-Haziran 2020 de Oruç tutulan 7 örnek gün içinde yapılan ölçümlerden

Bu iki grafik gün içinde hiçbir şey yemesem dahi kan şekerimde ciddi yükselmeler olduğunu gösteriyor. A1C değerinin hala 6 nın üzerinde olmasının sebebi bu olmalı.

AÇLIK KAN ŞEKERİNİN GÜN İÇİNDE YÜKSELME NEDENİ – KARACİĞER

Önceleri akşamları birşey yemeden ve düşük şeker seviyesi ile yatsam dahi sabahları yüksek (135-140 gibi) ölçüm sonuçları ile karşılaşıyordum.

Son zamanlarda ise sabah şeker seviyelerim düşük, 100-110 çıkmaya başlamıştı. Ama, yataktan düşük şekerle kalkmış dahi olsam gün içinde yükselmeye devam ediyordu.

Bu garip, birşey yemeden ortaya çıkan yükselişlerin sebebini sonunda öğrendim. Kan şekeri çok düşünce karaciğer devreye girip, kana depolarından (Glukojen) şeker vererek duruma müdahale ediyordu. Sabah açlık kan şekerinin geceye göre yükselmiş olmasının “dawn effect” – “şafak sendromu” olarak bilinen bir olay olduğunu öğrendim.

Çözüm: Bu rejime ısrarla devam ederek karaciğerin depolarını boşaltmasını sağlamak, hem karaciğer hem de pankreas’ın yeni duruma adapte olmasını beklemek gerekiyor. Bedenimin enerjisini glukoz değil, yağ yakarak elde etmeye alışması gerekiyor. İdeal kiloma döndüğüm için artık fazlalıkların depolanabileceği bolcana boş yağ hücrem de var, glukozun kanda kalmasına gerek yok.

KOMPLEKS ŞEKERLER – KARBONHİDRATLARIN ETKİSİ

Sanki tatlı ve basit şekerler çok kötü, kepekli ekmek, makarna, patates vb karbonhidratlı gıdalar daha zararsız gibi bir aldatmaca var. Başlarda beni yanıltan da bu olmuştu. Halbuki tüm kompleks karbonhidratlar, daha ağızdan başlayıp mideye inişini izleyen birkaç dakika içinde basit şekerlere dönüşüyor. Bir dilim baklava ile bir dilim ekmek arasında çok fark yok aslında. Bu kadar okuyan yazan bir adam olarak bunu bu kadar geç idrak etmiş olmam utanç verici bir şey. Belki de işime gelmediği için görmezden gelmişimdir.

Kan şekerim üzerinde karbonhidrat etkisi

İşte bu yukarıdaki de denemek için yediğim orta boy bir pidenin etkisi. Şekerin 2 saat sonra 120 lere düşmesi gerekirken, 300 e doğru yoluna devam ediyor. 6 saat sonra bile hala 200 lerde.

Altıncı aydan itibaren, sabah açlık şekerimin 110 un altında çıkmakta olduğunu görüyorum, ağırlıklı olarak 90-110 mg/dl arası. Yumurta, omlet, domates ve peynirden oluşan bir kahvaltı, akşamları 18:00 gibi et, sebze, salata ağırlıklı bir yemek, aralarda fındık ve ceviz atıştırmalıklarla bir düzen oturttum. Hiç karbonhidrat yok. Meyveyi de sıfırladım. Vitamin eksikliğini salata ve sebzeler ile telafi ediyorum.

Günde 1 saatlik yürüyüş ve esneme sporu da var. Alkol; arada bir duble rakı, 50cc bira ölçülerinde kalınırsa bozucu etki yapmıyor. Hatta şekerin düşmesine yol açıyor ama bu aldatıcı, zira karaciğeri baskılayarak yapıyor bunu. Bedenin hiç bir mekanizmasını baskılayıp farklı davranmaya zorlamamak gerekiyor.

Metmorfin tabanlı şeker ilaçlarını da bu yüzden bıraktım. Bu ilaçlar insüline tepki vermeyen, yani insüline rağmen şekeri içlerine kabul etmeyen hücreleri kandırmaya yarıyor. Halbuki hücreler o şekere ihtiyaçları olmadığı için insüline direnç oluşturmuşlar. Siz ilaç ile hücreyi ihtiyacı olmayan glukozu içeri almaya zorluyorsunuz. Bedende doğal davranışı bozan zorlamalar sorunları büyütmekten başka işe yaramaz. Şeker yüksek ise içeriye şeker sokmayı keseceksin, kural gayet basit.

Daha önce hiç etki göstermeyen Incuria, şimdilerde kan şekerini yarım saat içinde 20-30 mg/dl düşürüyor. Üç dört günde bir, gün içi açlık şekerim yükselmesin diye aldığım oluyor.

STRESİN ETKİSİ

Yaptığım ölçümlerde stresin de sanki tonla tatlı yemişim gibi etki yaptığını açık şekilde gördüm. Bedenimizin, kendini çok enerji gerektirecek bir savaşa hazırlama refleksinden kaynaklanan bir davranışı bu.
Zaten yukarılarda söz ettiğim şafak sendromu denen şey de aynısı, bedenimiz sabah kalkarken gün içi enerji gerektirecek faaliyetlerimiz için hazırlık yapıyor.
Beni çok sinirlendiren bir tartışmanın geçtiği bir güne ait ölçüm sonuçlarını aşağıda veriyorum:

Kısaca stresden de uzak kalmak gerekiyor. Stres şekerin yükselmesine, şeker de hayati organlarımızın hasar görmesine yol açıyor, sonuçta sağlığımız bozulup ömrümüz kısalıyor, her şeyi dert etmeye değmez.

NE KADAR SÜREDE NORMALE DÖNERİM ?

Ne kadar sürecek bu rejim? İşte bu sorunun yanıtı biraz can yakıcı. Altmış yılda bozduğunuz metabolizmayı öyle 5-6 ayda ilk günkü haline çevirmemiz mümkün değil. Şanslı isek 5-6 yıl, yok zamanımız var ise 20 yıl da sürebilir.

Peki niyetimiz ne? Metabolizmayı bu saçma gıda rejimi ile yeniden bozabilmek için mi düzeltmek istiyoruz?

Normal beslenme düzeninden kastettiğimiz; fast food, unlu, nişastalı, neredeyse tamamiyle karbonhidrattan oluşan işlenmiş gıdalar ise, hiçbir zaman buna dönüş olmayacak. Artık son dokuz ayda beslendiğim gibi yiyip içip yaşamak zorundayım. İnsanın evrim sürecini dikkate aldığımızda asıl normalin bu olduğunu kabul etmek zorundayız.

Bizim asıl normalimiz, önce tarım toplumu, ardından da sanayi toplumuna dönüşürken geride bıraktığımız beslenme şekli. Protein ağırlıklı, arada aç kalarak, günde bir defa beslenerek yaşamak bizim doğamız. Doğanın milyonlarca yılda şekillendirdiği metabolizmamızı şimdiki uydurma “normal” e çevirmek öyle kolay değil.

Bu arada ; ehliyetimi kaybetmedim, şekeri düşürme sözüme karşılık 10 yıllığına yenilendi. Ama benim zaten on yıl daha araba kullanmaya niyetim yok.

SONUÇ

Bu yayını benimle aynı sorunu paylaşanlar için kaleme aldım. Bu savaşın ancak yepyeni ve katı bir beslenme düzenine geçilerek kazanılabileceğini, başka bir yolu olmadığını 20 yıllık bir tecrübe ile gördüm. Herkesin aynı şeyi tekrar yaşayıp karaciğerini, böbreklerini, sinirlerini, beynini hırpalamasına gerek yok.

Umarım birilerine faydası olur.

Bu yayının sonu – Selçuk Özbayraktar Temmuz 2020

7 Replies to “DİYABET İLE SAVAŞIM – ÖĞRENDİKLERİM”

  1. Selçuk, güzel bir yazı olmuş, bana da çok faydalı görüş kazandırdı… Teşekkürler…

  2. Selçuk abi çok güzel ve anlaşılır şekilde anlatmışsın,teşekkürler.

  3. Selçuk abi cok guzel bır paylaşım olmus.. Umarım en kısa surede basarılı olursun..sevgiler,selamlar..

  4. Teşekkür ediyorum. Biz de tıp 1 olduk. Beslenme ile çözmeye çalışıyoruz

    1. Geçmiş olsun. Tip 1 ve Tip 2 oldukça farklı, üstüne üstlük her birimizin bünyesi de farklı. Tip 2 de uzun süre aç kalmak, sıfır karbonhidrat rejimi iyi sonuçlar verebiliyor, en azından zarar vermiyor. Ama tip 1 de sık aralıklarla azar azar yemeyi öneriyorlar. Sorun insülin salgılamasının yetersiz olmasından kaynaklandığında, ya da düşük şeker problemi yaşandığında bambaşka bir yaklaşım gerekiyor. Sonuçta, şeker hastası iseniz bedeniniz sizi sağlıklı yaşamak için terbiye ediyor, çok da kötü birşey değil. Ben artık uzak durduğum besinlerin eksikliğini hiç hissetmiyorum, özlemlerini de çekmiyorum. Gayet güzel alışılıyor. Hayatta yenebilecek ne kadar güzel şeyler olduğunu farkediyorsunuz, yemek yemekten daha keyifli ne kadar çok ilgi alanı olduğunu da görüyorsunuz.

Comments are closed.