TESTAŞ
TESTAŞ, 1980 lerin başlarında bir devlet girişimi olarak Türkiye’de yarı iletken devre elemanları üretmek üzere kurulmuştu. Bunun için de bir Amerikan şirketi olan Exar’dan know-how alınmıştı.
Ama sonu getirilemedi, yapılan yatırımlar öylece kaldı. Bu başarısızlığın nedenlerine burada girmeyeceğim. Belki bir faydalı yönü TUBİTAK MAE de YİTAL’in kuruluşunu tetiklemesi olmuştur. YİTAL TESTAŞ’ın yarı iletken araştırma ve tasarım birimi olarak kurulmuştu. Burada EXAR dan alınan know-how’a hakim bir ekibin yetişmesine olanak sağlanmıştı. YİTAL 1983 de kurulduktan sonra TUBİTAK MAE için önemli bir teknoloji merkezi olarak gelişerek yaşamını sürdürdü.
Her neyse gelelim TESTAŞ konusuna. 1994 Yılı Ağustos ayında TESID’in görevlendirdiği bir ekip ile birlikte yıllardır atıl durumda olan TESTAŞ Ankara Yarı İletken Tesisleri’nin hayata geçirilmesi konusunda bir fizibilite çalışması yaptık. Çalışmayı TUBİTAK MAE’den Aziz Ulvi ÇALIŞKAN (YİTAL), NETAŞ’tan Tarkan MUSLUOĞLU, EKA dan Kürşat Kaan ÇÖREKÇİ ile yürüttük.
TESTAŞ’ın Ankara’da bir elektronik cihaz fabrikası ve aynı yerleşke içinde bir de YİDEF olarak anılan henüz hayata geçmemiş olan yarı iletken fabrikası vardı. Elektronik cihaz fabrikasında taksimetreler üretilmekteydi ama yarı iletken fabrikası atıl durumda idi. YİDEF (Yarı İletken Devre Elemanları Fabrikası), ülke için çok önemli olan bir alanda, kötü yönetilmiş ve boşa gitmiş bir yatırım olarak tarihe geçmiştir.
ÇALIŞMANIN AMAÇ ve KAPSAMI
Bizimki bir “Ön Fizibilite” çalışması idi. Türk elektronik endüstrisinin gelecek yıllardaki yarı iletken gereksinimleri dikkate alınarak bu tesislerin canlandırılması için neler yapılması gerektiği, karlılığın mümkün olup olmadığı araştırılacaktı. Sonuçlar uygun çıktığı takdirde tesislerin bir işletmeciye verilerek yaşatılması yolu zorlanacaktı. O sıralarda en uygun işletmeci adayı olarak TUBİTAK’ı görüyorduk.
Mevcut tesisler 3″ silikon diskler üzerinde bipolar yarı iletken üretimine yönelik idi. Ama 3″ silikon diskler artık yerini 4″ e bırakmaktaydı. Üç inch ile devam etmek rekabet gücünü zayıflatacaktı. Dahası bu boyuttaki taban malzemelerinin tedariğinde güçlükler yaşanacaktı.
Bipolar teknoloji ile sınırlı kalmak da sayısallaşmanın baskın duruma geldiği bu ortamda artık mümkün değildi. Sayısal tümleşik devre üretimi de olmazsa olmaz idi. Ama bu büyük yatırım gerektiriyordu ve çalışmamızın kapsamı dışında kalıyordu.
ÇALIŞMANIN SONUÇLARI
Yukarıda sözünü ettiğim dört inch’e geçiş için -en baştan olmasa da- yapılması zorunlu yatırımları da dikkate alarak 6 yıl içinde 30 milyon Dolar satış hacmine ulaşmayı öngören bir analiz yaptık. Bu yatırımlar 3 milyon dolar kadar tutuyordu.
Varsayımlarımıza göre burada yarı iletken yongalar üretilecek, kılıflama işini yine TESTAŞ’ın Aydın’daki kılıflama tesislerini işletecek bir taşeron’a yaptıracaktık.
Tesislerde de bir inceleme yaparak raporumuzu hazırladık. TESİD ofisinde yaptığımız bir toplantıda raporun sunumunu yaptık. Sonuçlar 4. yıldan itibaren kara geçilebileceğini gösteriyordu, ama dünyada, özellikle eski doğu bloku ülkelerinden gelebilecek rekabete karşılık iyimser kabullerimiz vardı, buna rağmen karlılık tatminkar düzeyde görünmüyordu. (O sıralarda Çin bir tehdit olarak görünmüyordu.) Riskler fazla idi. Raporun ayrıntılarını burada vermem mümkün değil, ancak sonuçlar böyle bir girişimi desteklemediğinden bu işten vazgeçildi.
Merhaba Selçuk Bey,
Biraz evvel sitenize rastladım. Kayıplarınıza üzüldüm ama hepimizin çok benzer tecrübeler geçiyor. Paylaşımlarınızı Çok faydalı ve keyifli buldum.
İki yıl önce savunma sanayi alımlarını baz alan blr fizibilite çalışması yapmış idik. İlginizi çekerse paylaşabilirim.
Benim adresim hala aynı; [email protected]
05303102187.
Saygılarımla
https://www.hurriyet.com.tr/ozellestirme-rezaleti-39007980
bu yazı hakkında yorumlarınız var mı?
Mehmet Bey merhaba,
Teknolojik yatırımların dünya çapında rekabet edebilecek üretim hacimlerine ulaşmadıça rekabet edebilir duruma gelemeyeceklerini görmek için ekonomi uzmanı olmaya gerek yok. Bu durumda “düşük miktarda üretim -> yüksek maliyet -> zarar -> kapanma (büyüyememe) -> Teknoloji ve bilgi kaybı” çevirimi kaçınılmaz oluyor. Dünyaya satış yapan Çin ve batı ülkeleriyle rekabet edemeyip daha işin başında oyunun dışına atılıyorsunuz.
Teknoloji üretmek için devletin güçlü desteğine ihtiyaç var, teknolojik yatırımlarda özelleştirme değil, tam tersine kaybedilmesi riski olan işletmelerin devletleştirmesi gerekir. Aksi halde kaçınılmaz olarak daha bebeklik çağında olan ve henüz arsası üretiminden değerli olan her girişim ölü doğmuş oluyor.
Peki o zaman uzay ve havacılık girişimlerini neden yapıyoruz? TOGG gibi yıllarca zarar edeceği kesin olan girişimleri neden yapıyoruz? Teknolojik gelişme kaydetmek için pek çok şeyi zarar pahasına hayatta tutmak zorundayız. O işletmelerin büyümesi ve rekabet gücüne ulaşması için varımızı yoğumuzu ortaya koymalıyız. Bunu özel sektör yapmaz, yapmasını da bekleyemeyiz, yapacaksa da zarar etmeyeceği seviyede devlet desteği gerekir. Peki, devletin bir özel işletmenin zararını yıllarca karşılıyor olması nasıl karşılanır? Devletimiz gelir garantili yollar, köprüler için bunu yaptığına göre teknolojik işletmeler için neden yapamasın? Üstelik çok çok daha mütevazi rakamlarla. Paralar üç beş müteahhite ve inşaat gibi yatırım değeri olmayan yerlere gideceğine teknolojik birikime, iyi kazanan mühendislere, bilim adamlarına gitse o işletme zarar ediyor dahi olsa ülke uzun vadede -çok da uzun değil, on yıllar içinde- çok kazançlı çıkar.
Bu konu uzun, bana göre tartışma götürmeyecek gerçekler ve basit çözümler var, bunları uygulayan ülkeler ve örnekler çok. 4 yıllık seçim dönemini atlatmaya bakan değil, uzun vadeli düşünen gerçek vatansever yöneticilere gereksinim var.
Selamlarımla,